Harfler de, her varlık gibi Yaradan’ı anlatır. Her şey O’nu anlatır. Her şey O’ndan bahseder. Harflerin sayısı çok ama kainatın sözü ‘bir.’ ...

HARFLERİN NEFESİ

Harfler de, her varlık gibi Yaradan’ı anlatır. Her şey O’nu anlatır. Her şey O’ndan bahseder. Harflerin sayısı çok ama kainatın sözü ‘bir.’ Kâinat kitabının bize sözlü ve sözsüz olarak ne kastettiğini anlamak için ilk inen ayetin buyurduğu gibi ‘oku’mamız gerekiyor.

Öyleyse harflerin zahiri anlamlarıyla yetinmeyip okumalarımızı derinleştirdikçe her birinin varoluşu başka ifadelerle anlamlandırdığını idrak edebiliriz.elif, dal ve mim harflerinden oluşan Adem’in (kâmil insanın) elif’inin kıyam edişi gibi, dal’ının rükûa gidişi, mim’inin secde edişi... Bu tür okumalara olsa olsa bir kekeme yorum katabilir ancak, başlangıç niyetine. Harflerin bir ümmet olduğunu, elif’in harflerin imamı olduğunu, tüm harflerin tıpkı sayılardaki bir gibi hep ondan geldiğini, Allah isminde tüm isimlerin toplanması gibi, harflerin de elif’ten zuhur ettiğini ‘ilk okumalar’dan duyarız. Harflerin tabiatları hakkındaki özellikleri, zihinsel harfleri, harflerin mertebeleri ve feleklerini, harfler âleminin tabakalarını, sırlarını, kelimeyle ilişkilerini ise ilk kez İbn Arabi’nin Fütuhat’ında yer alan ‘Harflerin ilmi’nde okumuştum. Ona göre, (M. Kanık’ın ifadesiyle) evrensel zuhur, Allah’ın ayetlerinin açılımıdır. Mevcudat; Allah’ın kelimeleridir. Alfabedeki 28 harf (Arap alfabesi) varoluşun yirmi sekiz derecesine tekabül eder. Evet, tüm sayıların ‘bir’den oluşması gibi, tüm harflerin elif’ten oluşması, hangi dilde okursanız okuyun değişmiyor. Alfa, A ya da Alef. Hepsi ‘bir!’ Şairin dediği gibi, “Bir kitabullah-ı azamdır serâser kâinat / Hangi harfi yoklasan manası hep Allah çıkar.”
Kâinat okunması gereken bir kitapsa, her harfi Yaradan’ı işaret ediyorsa... Bu işaretleri afaktan enfüse, dışarıdan içe doğru nasıl okuyacağız? Kur’an’da bazı sûrelerin başındaki harflerin sırları usul usul açılır okumaya başladıkça. ‘Elif, lam, mim...’ ya da ‘Ya sin’ gibi... Harften harfe gezinirsek ilk katmanda ve hızla; Elif’in en üst noktası ki, sırların sırrıdır, ba’nın altındaki noktaya yansır diyebiliriz. Yaradılışın kökeninde ba vardır. Bir yarımküre olan nun’un noktası ise akılla kavranabilen elif’in merkezidir. Dairenin çapı o noktayla belirlenir.
İnsanın ezeli olduğu bilgisini veren nun’dan hokkanın hakikatine doğru indikçe ise... Bir sıçrama ile belki hattat İsmail bin Ağakapılı’nın sülüs-nesih meşk kıtası’ndaki ‘iki nun’una da rastlarız: “İki nun ki, o ikisini kalem yazmadı / Ve tüm nun’ların içindeki, o iki nun iki gözünden...” Burada sözü edilen iki nun’dan biri Kalem Sûresi’nin başındaki nun olup hokka ve mürekkep anlamına gelir. Öteki nun ise ol İlahi emrindeki (kün) İlahi harftir ki o söylenmeden önce hiçbir şey yaratılmamıştı. O iki nun’u kalem yazmadı çünkü mürekkep yoktu ve çünkü bütün nun’larda o iki nun’un iki gözünden (göz gibi olan noktasından) akan mürekkep vardır. (Ş. Acar’ın Osmanlı’da günlük yaşam nesneleri adlı çalışmasından.)
Önceki yazılarımda bahsettiğim hat ve tezhip sanatının vazgeçilmezi vav harfine geri dönelim. Vahdaniyeti, Allah’ın birliğini ifade eder demiştik. Vav’ı ana rahmindeki cenin duruşuna benzetenler, insanın ömrünün sonunda yine vav şeklini aldığına değinirler. Kulluğun manasının vav’da bulunmasından tutun, kâinatın vav oluşuna, lafz-ı Celal’i ifade etmesine, namazda diz üstündeyken alınan şeklin vav’a benzemesinden İbrahim’in (as) ateşte vav oluşuna, Yunus’un (as) balığın karnında vav şeklinde kalışına dek... Ve bağlacıyla fatiha’daki iki iyyake’yi birleştirmesinden, ayet başlarındaki yemin anlamına dek... Hu’nun he ve vav’dan oluşmasındaki sırların ciğerden dudağa yolculuğundan ‘O’ zamirindeki hiçliğin idrakına dek... Kul huve’llahu ehad’daki sırlara dek... Söylenmemiş bir vav’ın içinde daha nice anlamlar kastedilmektedir. Doğrusunu Allah bilir.
Modern sanatın nesnesi haline gelmiş, gözün zevkine bağımlı kılınmış, bir gönderme veya çağrışım olarak konumlandırılmış vav ise belki esere bir dirilik katmaktadır ama renk ve şekle hapsolmuş, nefessiz kalmıştır. tevhid sanatçısı için ‘güzel’in çıkış mahali, bakan’ın kalbidir oysa. geçmişte veya bugün, tevhid sanatçısı güzel’in izdüşümünü böyle bir bakışla görür. Ve artık Yaradan’ın sanatı olur bizimle konuşan. Bize görünen. Onu tıpkı kâinatın kitabı gibi aralamayı isteyenlere açılır. Kâinat kitabının sayfalarını araladığınızda, hiçbir harfin duvarda teşhir edilmekle varoluşunun hakikatine eremediğini fark edersiniz. Sayfanın hakikatini duvar karşılayamaz kuşkusuz!

(Leyla İpekçi)



Bu yayını paylaşın:

Facebook Twitter

Önceki Yayın

Rabbine ibadet et...

Sonraki Yayın

Gel keyfim gel...

Ana Sayfa

0 yorum: