Hattat Hacı Ahmed Kamil Akdik

Hattat Mehmed Hulusi Yazgan
Darüşşafaka'ya yazı hocası oldu. Medrese-i Hattatîn'in
kuruluşunda (1914) ta'lîk ve celî ta'lîk hocası olarak tayin edildi. Harf
inkilâbında medreseler kapatılınca Türbeler Başbekçiliği görevine getirildi ve
Darüşşafaka'da yeni harflerle yazı dersleri verdi. Ayrıca ölümüne kadar Sultan
Selim Camii müezzinliği görevini yaptı. Hulusi Efendi asıl maharetini ta'lîk ve
celî ta'lîk yazıda ortaya koymuştur. 1902-1927 yılları arası sanatının en
parlak dönemidir. Görev yaptığı Sultan Selim Camii'nde celî sülüs ve celî
ta'lîk levhası mevcuttur. Celî sülüs'le yazdığı levha 17 Ağustos 1999 depremi
sonrası yapılan temizlik esnasında çaldırılmış, fakat daha sonra bulunarak
yerine asılmıştır. Sultanahmed Camii, Sultan Selim Türbesi, Bâyezid ve
Merkezefendi Camilerinde nefis levhaları mevcuttur. Ankara' da Birinci Meclis
binasındaki "Hakimiyet Milletindir" levhası da Hulusi Efendi'nindir.
Hilye, mezartaşı kitabesi ve levha olarak çok fazla eseri vardır. Hayatının son
zamanlarında felç geçiren Hulusi Efendi 8 Ocak 1940 tarihinde vefat etti.
Edirnekapı mezarlığına defnedildi; kitabesi yoktur.
Kaynak: Dr. Süleyman Berk, Eyüplü Hattatlar, Eyüp Sultan Belediyesi Yayınları.Hattat Hacı Nuri Korman (Beşiktaşlı)

İstanbul Bakırköy'de Kartaltepe Camii'nin kubbesindeki
İhlas Sûresi, Azapkapı Camii'nin muslukları üzerindeki yazılar, Kastamonu'da
Şaban-ı Velî Dergahı'nda ve Çorum'da saat kulesinin üstündeki yazılar ile
Sultanahmet'te Alman Çeşmesi'nin kubbe içi yazıları onundur. H. 1371
(1951) yılında vefat etti.
Kaynak: Osmanlı Hat Sanatı
Tarihi, Ali Alparslan, Yapı Kredi Kültür Yayınları.
Hattat İsmail Hakkı Altunbezer

Hattat - Müfessir Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır

İlk ve orta öğreniminin yanı sıra hafızlığını da
Elmalı'da tamamlayan Muhammed Hamdi Yazır, tahsiline devam etmek için on beş
yaşında iken dayısı Mustafa Efendi ile birlikte İstanbul'a gitti ve Küçük
Ayasofya Medresesi'ne yerleşti. Orada devrin büyük bilginlerinden olan
Kayserili Mahmut Hamdi Efendi'den icazet aldı. Bundan sonra hocası Büyük Hamdi,
kendisi de Küçük Hamdi diye anılmaya başladı. Birçok yazılarında da bu imzayı
kullandı. Soyadı kanunu çıkınca babasının köyü olan "Yazır" soyadını
aldı ise de daha çok doğum yerine nispetle "Elmalılı" diye meşhur
oldu.
Muhammed Hamdi, ülkeyi çağdaş ilim ve medeniyet
seviyesine ulaştırmaya vesile olacağını düşündüğü, İttihat ve Terakki
Cemiyeti'nin ilmiye şubesine üye oldu. Beyazıt Medresesi'nde iki yıl süren
Dersiamlık görevinden sonra II. Meşrutiyet'in ilk meclisine Antalya mebusu
olarak girdi. II. Abdülhamid'in tahttan indirilmesine rıza göstermeyen Fetva
Emini Nuri Efendi'yi ikna edip, fetva müsveddesini yazmak suretiyle bu konuda
etkili bir rol oynadı. Daha sonra Şeyhulislâmlık Mektûbî Kalemi'nde görev aldı.
Mekteb-i Nüvvâb ve Mekteb-i Kudat'ta fıkıh, Medresetü'l-Mütehassısîn'de usûl -i
fıkıh, Süleymaniye Medresesi'nde Mantık, Mülkiye Mektebinde de Vakıf Hukuku
dersleri okuttu.
Hamdi Yazır, 1918'de Darûl-Hikmeti'l-İslamiyye
üyeliğine, kısa bir süre sonra da başkanlığına tayin edildi. I. Dünya Harbi'ni
müteakiben bir müddet Evkaf Nazırlığı'nda bulundu ve bu sırada ayan azası
(senatör) oldu.
Süleymaniye Medresesi Mantık müderrisi iken,
Cumhuriyetin ilanı ile memuriyet yaptığı kurumlar lağvedilince evine çekildi,
ilmî tetkik ve incelemelerle meşgul oldu.
Bir geliri olmadığından maddi sıkıntı çektiği bu
dönemde, Metalib ve Mezâhib isimli tercüme eserini tamamladı.
Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından Diyanet İşleri Reisliği'ne bir Kur'an tercüme ve tefsiri hazırlatmak görevi verilmişti. "Hak Dini Kur'an Dili" adını verdiği 9 ciltlik eserini sağlığında tamamlamaya muvaffak oldu. Eserin ilk basımı 1936'da yapıldı. Sahasının en değerli kaynak eserleri arasında sayılır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından Diyanet İşleri Reisliği'ne bir Kur'an tercüme ve tefsiri hazırlatmak görevi verilmişti. "Hak Dini Kur'an Dili" adını verdiği 9 ciltlik eserini sağlığında tamamlamaya muvaffak oldu. Eserin ilk basımı 1936'da yapıldı. Sahasının en değerli kaynak eserleri arasında sayılır.
Çağdaşları arasında emsaline az rastlanan geniş kültürlü,
mütefekkir bir din âlimi olan Elmalılı Hamdi Yazır, aynı zamanda sanatçı bir
kişiliğe sahipti. Türkçe, Arapça ve Farsça şiirler de yazmasına rağmen edebî
yönüyle pek tanınmamıştır.
Musikiye de aşinalığı olan Hamdi Yazır'ın, sanatçı
kişiliği daha çok hattatlığında ortaya çıkar. Sülüs, nesih, ta'lik ve celî
türünde yazdığı çeşitli levhalarla son devrin seçkin hattatları arasında
sayılmaktadır.
Elmalılı Hamdi Yazır’a asıl ününü kazandıran eseri
"Hak Dini Kur'an Dili" adlı meşhur tefsiridir. Kırk sekiz yaşında
iken başlayıp hummalı bir çalışma sonucu altmış yaşında tamamlamıştır. Bunun
dışında "Metâlip ve Mezâhib " adlı bir felsefe tarihi tercümesi
vardır.
Muhammed Hamdi, kalp yetmezliğinden mustaripti. 27 Mayıs
1942'de, Erenköy'de, damadının evinde istirahat etmekte iken vefat etti.
Sahrayıcedid Mezarlığına defnedildi.
Hattat Abdülkadir (Saynaç) Efendi
Eski Sadrazam Nevşehirli Damat İbrahim Paşa’nın
torunlarından ve nâiblerden Ahmet Tevfik Efendi’nin oğludur. 1881’de (1299 H.)
Kayseri’ye bağlı Tavlusun köyünde doğdu.
Memleketinde ilkokulu bitirdikten sonra 1898’de (1316
H.) İstanbul’a geldi. Fatih Camii’nde Arnavut Hoca Hasan Necmüddin Efendi’nin
dersine devamla icazetname aldı. Darülfünun İlahiyat bölümünden 1912’de (Temmuz
1328) mezun oldu.
1903’te (1321 H.) Meşihat Dairesi’ne girerek Mektubî
Kalemi’nde memur olarak göreve başladı ve dairenin lağvedilmesine kadar
vazifesini sürdürdü. Ardından yeni kurulan İstanbul Müftülüğü Evrak Kalemi’ne
memur tayin olunarak vakti gelince yaş haddinden emekli edildi.
Damat İbrahim Paşa ve zevcesi Fatma Sultan hayratında
— vakfiye gereğince — vaaz etmesi kararlaştırıldı.
Memleketinden İstanbul’a geldiği sene, Filibeli Hacı
Arif Efendi’den sülüs ve nesih meşkine başlayarak huruf (harfler) müfredatını
Reisülhattatîn Kâmil Efendi’den mürekkebatı tamamlayarak icazet aldı. Birkaç
sene “Medresetülhattatin”de de çeşitli meşkleri yazıldı.
1909’da [25 Şubat 1324] Maarif Meclisi’nde hutût-ı
mütenevvia yarışmasına girerek birinciliği kazandı. Darülmuallimîn hüsn-i hat
hocalığına tayin edildi. Bir müddet sonra Darülhilâfe medreselerine, oradan da
İmam-Hatip mektebine nakledilerek ilgaları tarihine kadar muallimlikte bulundu.
Sülüs, celî, talik ve rik’ada ayrıca mürekkep imalinde
maharetliydi.
Hattat Mehmed Sü'ud (el-Mevlevî) Bey
Mehmed
Sü’ud Bey, Divan-ı Hümayun Kuyud Odası Mümeyyizi Safvet
Bey’in oğlu ve Hattat Vahdetî’nin torunudur. 1882 (H. 1299)’da
Kuruçeşme’de doğdu.
Beşiktaş’ta Mekteb-i Hamidi’ye devam etti. Babasından ve
diğer zatlardan Arapça ve Farsça okudu. 1899 (H.1317)’de Divan-ı Hümayun
mühimme kalemine girdi. Nesih ve sülüsü babasından ve Beşiktaşlı Nuri (Korman)
Efendi’den, daha sonra Muhsinzade Abdullah Bey'den, divaniyi Kâmil (Akdik)
Efendi’den, divani celisini Sami Efendi’den ve tuğrayı Tuğrakeş İsmail Hakkı
Bey’den meşk ederek Divan dairesinden hattatlık şehadetnamesi ve Divan-ı
Hümayun beylikçisi Nasır Bey’in himmeti ile salise rütbesi verildi.
Sü'ud Bey Divan’da on sekiz sene hizmetten sonra 1908
(H.1326)’da Meclis-i Ayan kitabetine nakledildi. Medreselerde yazı ve
tahrir usulü muallimliğinde bulundu. Osmanlı Devleti’nin yıkılışıyla birçok
münevver zat ile birlikte açıkta kaldı. Babıâli caddesinde küçük bir dükkân
açıp isteyenlere yazı yazmak suretiyle maişetini temine çalıştı.
Kanunisani 1930’da Fatih Millet kütüphanesine memur tayin
edildi. 28 Ağustos 1948 (23 Şevval 1367)’de vefat etti. Merkez Efendi kabristanına
defnolundu. Kısa boylu, zayıf, mütedeyyin ve musalli idi. Tertipli şiirlerden
oluşan bir divanı vardır. Refikasının vefatında terkibi bend şeklinde uzun bir
manzume ve üstadı Muhsinzadenin hayatına dair bir risale yazmıştır. Yenişehirli
Avni Beyin şiirlerini toplayıp tertip etmiş ve hayatını mukaddime olarak
yazmıştır. Bunlar basılamamıştır. Şair Şeyh Zekâî merhumun hayatını ve
şiirlerini içeren bir eseri basılmıştır. Mevlevî tarikatına intisabı
münasebetiyle “Sü’udülmevlevî” imzası ile gazete ve mecmualarda şiirler
yayınlamıştır. Tarz-ı kadimde her istediği vadide nazma muktedir ve sülüs, celi
ve divanî yazılarda mahir idi.
Kaynak: Son Hattatlar, İbnülemin Mahmut Kemal İnal, s.
379-380.
Hattat Mehmed Kamil (Ülgen) Bey
Mehmed Kâmil Ülgen Bey, Süleymaniye camii
müezzinlerinden Osman Efendi’nin oğludur. R. 1302 (1886) yılında Vezirköprü
ilçesi Zeytun nahiyesinde doğdu. R. 1305 (1889) yılında babası tarafından
İstanbul’a getirildi. İbtidaî, rüşdî, kısmen idadi ve hsusi tahsil gördü.
Filibeli bakkal Hacı Arif Efendi’den sülüs ve nesih yazı yazdı.R. 1318 (1902)
yılında Harbiye nezaretinde kâtipliğe tayin ve 1319 (1903)’de müsabaka ile
dördücü sınıfa terfi edildi.
R. 1319’dan 1322 (1903 – 1906)’ye kadar Sami Efendi’den
ta’lik ve celi yazdı.
R. 1323 (1907)’de Ticaret mektebi âlisine girdi, 1324
(1908)’de oradan Mektebi Hukuka naklederek 1327 – 1328 (1911 – 1912)’de
diploma aldı. Harbiye Nezaretindeki vazifesine de devam etti. R. 1329 (1913)
nihayetinde Müdafaa-i milliye vekâleti ordu dairesine ve bilahare Hukuk
Müşavirliği kalemine tayin edildi.
Seferberlikten evvel iki seneye yakın Matbaa-i
Askeriye’nin yazılarını yazdı ve Darüttedris hüsn-i hat muallimliğini yaptı.
Ankara’da Millet Meclis Vilâyet matbaaları hattatlığında bulundu. Birçok
müesseseye yazı yazdı.
Daha sonra Askerî Divan-ı Temyiz’e tayin edildi. Kolordu
müşavir muavinliğine terfi edilerek Konya’da beşinci kolorduya gitti. Bir sene
kadar orada hizmet ettikten sonra yazıya olan hevesinden dolayı istifa ederek
İstanbul’a geldi.
Lâtin harfi kabul edilinceye kadar İstanbul’da muhtelif
matbaaların hattatlığı ile iştigal etti. 1930’da Adliye Vekâletine müracaatı
üzerine Akçaabat ilçesi Cumhuriyet Savcılığına getirildi. Muhtelif Adliye
memuriyetinden sonra kendi isteği ile emekli edildi.
Kaynak: Son Hattatlar,
İbnülemin Mahmud Kemal İnal.
Hattat Neyzen Mehmed Emin Yazıcı (Emin Dede)

Kaynak: Dr. Süleyman Berk,
Eyüplü Hattatlar, Eyüp Sulten Belediyesi Yayınları.
Hattat Necmeddin Okyay

Ressam - Hattat İbrahim Feyhaman Duran

Galatasaray Lisesi'nde okuyup mezun olduktan sonra beş
sene kadar bu lisede öğretmenlik yaptı. Resimdeki kabiliyeti Prens Abbas Halim
Paşa tarafından takdir edilerek resim tahsil etmek için Avrupa'ya gönderildi.
Paris Sanayi-i Nefise okulunda Kormon ve Janpol Lorans'ın atölyeleride çalıştı.
İstanbul'a dönüşünde Kız Sanayi-i Nefîse Okulu'nda resim hocalığına atandı.
1927'de Güzel Sanatlar atölye öğretmenliğine atandı. Hattat Sami Efendi'den,
Galatasaray Sultanîsi yazı hocası İzzet Efendi'den ve Mahmud Bey Matbaası
hattatı Tahsin Efendi'den yazı meşk etmiştir. Güzel Sanatlar Akademisi resim
hocası iken yaş haddinden emekli oldu.
Evinde resim yapmak, yazı yazmak ile meşgul iken 6 Mayıs
1970 tarihinde vefat etti. Kabri, Edirnekapı Sakızağacı Şehitliği 9. Ada
1.bloktadır. Yanında, 1986 yılında vefat eden değerli arkadaşı A. Süheyl
Ünver'in kabri vardır.
(İbnülemin, 95; Feyhaman, İstanbul, Devlet Güzel Sanatlar
Akademisi Yüksek Resim Bölümü 1970 Yayınları, 1970, 26 s.)
Kaynak: Dr. Süleyman Berk,
Eyüplü Hattatlar, Eyüp Sultan Belediyesi Yayınları.
Hattat Macid Ayral

Urfalı Hattat Behçet Arabi (Behçet Görgün)

Küçük Behçet, kendisinde sezilen kabiliyet nedeniyle 13-14
yaşlarında iken Şer'i Mahkeme'de kâtip bulunan akrabalarından birinin yanına
babası tarafından Hüsn-i Hat öğrenmeye verildi. Bu zatın yanında ilk
bilgilerini alan Behçet, sanatında büyük ilerleme kaydetti ve hocasını geçti.
Kendisinin daha usta birinin yanına
verilmesine gerek duyuldu. Şer'iye'de kâtip hoca Behçet'i, aslen Mardin
Beylerinin torunlarından olan, hüsn-i hattın her çeşidinden icazet almış,
icazet vermiş, şair-musikişinas Lobut Beyzade Ahmet Vefik Efendi'ye götürüp;
"-Ahmet efendi, işte sana kabiliyetli bir genç, ben bildiklerimi öğrettim,
gerisi sana kalıyor" diyerek teslim etti.
Behçet, Ahmet Vefik Efendi'den Halil-ür Rahman
Medresesinde Hüsn-i Hat öğrenmeye başladı. Çok güzel kompozisyonlar üreterek
icazetnamesini aldı.
Behçet Efendi 17 yaşında evlendi. Üç çocuk sahibi iken 24
yaşında I. Dünya Harbi sırasında askere alındı. Medine'de 5,5 sene askerlik
yaptı. Burada bulunduğu sırada Peygamber Efendimizin makamına İstanbul'dan
gönderilen yazıları işledi ve kendi yazılarından yazdı. Bu yazılarının başında
Urfalı şair Nabi'nin,
"Sakın terk-i edebden kûy-i
mahbûd-ı Hüdâdır bu
Nazargâh-ı İlâhidir Makam-ı Mustafadır bu"
Nazargâh-ı İlâhidir Makam-ı Mustafadır bu"
dizeleriyle başlayan meşhur kasidesi gelmektedir. Ancak
bu güzel eser son yıllarda Mescid-i Nebevi'nin duvarlarından sildirilmiştir.
Medine'deki bu hizmetlerinden dolayı Fahri Paşa
tarafından fırka yazıcılığına alındı ve kendisine Peygamber Efendimizin Sakal-ı
Şerifleri hediye edildi. Bugün Urfa'da Çarhoğlu Camiinde Ramazan aylarında
ziyarete açılan Sakal-ı Şerif. Behçet Efendi'ye Medine'de hediye edilen Sakal-ı
Şeriftir.
Behçet Efendi askerlik dönüşünde Urfa'daki bazı
mekteplerde meşk verdi. Harf inkılâbından sonra hat sanatında görülen duraklama
safhasında bir müddet işsiz kaldı, zor günler geçirdi. Geçimini temin maksadıyla
Urfa'da Tekel memurluğu görevine başladı. 40 yaşlarında Urfa'nın Siverek
ilçesine aynı görevle nakledildi. Siverek'de 1 yıl çalıştıktan sonra istifa
ederek Urfa'ya döndü. Urfa'nın "Bahçeler" mevkiindeki vakıf
bahçesinde bahçecilik yapmaya başladı. Müzikle
ilgilendi. Hocası Ahmet Vefik Efendi gibi iyi bir müzik bilgisine ve kulağına
sahip idi. Urfa'mızın tanınmış gazel ustalarından merhum "Kel
Boze"nin [Bozan Hafız) oğlu gazelhan merhum Ahmet Uzungöl, Behçet
Efendi'nin çok iyi bir gazel ustası olduğunu, meclislerde bilhassa segâh ve
kürdi gazelleri çok güzel okuduğunu bir sohbetimiz esnasında bana anlatmıştır.
Behçet Efendi'nin memuriyetten istifası sanat hayatında
bir dönüm noktası olmuş, o güne kadar mahdut sayıda eser veren bu zat bundan
böyle geçimini temin maksadıyla yazıya daha sıkı sarılmaya başlamıştır.
Elimizdeki mevcut eserlerinin büyük bir kısmimi 940'lardan bu yana tarih
taşımasının nedeni de bu olmalıdır.
Kendisine, "-Bu güzel yazıları nasıl
yazıyorsun?" diye soranlara büyük bir tevazu ile "-Ben yazmıyorum,
yazdıran yazdırıyor, bu sanat bana Cenab-ı Allah'ın bir lütuf ve
ihsanıdır." cevabını verirdi.
Bugün Urfa'nın bütün camilerini, çok sayıda ev ve
dükkânlarını "Behçet Arabi" imzalı yüzlerce levha süslemekte,
yüzlerce mezar taşında yazıları bulunmaktadır. Bazı yazı kompozisyonları
Sebil'ür Reşad ve Hilal mecmualarında çıkan Behçet Efendi'nin 1960 yıllarında
Hilal takviminde bazı güzel yazıları yayımlanmıştır. Türkiye ve diğer bazı
İslâm ülkelerine dağıtılan bu takvimler, o yıllarda İslâm âleminde büyük ilgi
görmüş, bu hizmetinden dolayı Behçet Efendi birçok tebrik almıştır. Bu gün bile
bazı firmalarca yayımlanan ve hat sanatının güzel örneklerini içeren
kartpostallarda kendisinin eserlerine yer verilmektedir.
Mareşal Fevzi Çakmak'a ve Diyanet İşleri eski Reisi Ahmet
Hamdi Akseki'ye göndermiş olduğu levhaları çok beğenilmiş ve bu zatlardan
takdir ve teşekkürlerini belirten mektuplar almıştır.
Behçet Arabi'nin Urfa dışında da çok sayıda eserinin
mevcut olduğu tahmin edilmektedir. İstanbul Ayasofya Camii mihrabının sol
tarafında ve Üsküdar'daki Özbekler Tekkesi'nin mihrabında birer levhasının
asılı olduğu genç araştırmacı-hattat Urfalı Halil Adnan Alpay tarafından tespit
edilmiştir.
Behçet Arabi'yi yüzyılımızın önemli hattatları arasında
zikretmemize belki imkân yoktur. Ancak, hat sanatının örneklerinden yoksun
bulunan Urfa'da yetişmiş olması, askerliğini yapmış olduğu Medine ve Bediüzzamn
Said-i Nursi Hazretlerinin mezar taşını yazmak için götürüldüğü Adana hariç,
ömrü boyunca Urfa dışına çıkmamış olması göz önünde tutulacak olursa sanat
dünyasındaki yeri daha da yüceleşecektir. Zira Urfa camilerinde kendisine ilham
verecek bir tek yazının dahi bulunmaması, İstanbul, Edirne, Bursa gibi hat
sanatının doruk noktasına ulaştığı şehirlerdeki yazıları inceleyememiş olması
Behçet Efendi'nin en büyük şanssızlığı olmuştur. Belki Diyarbakırlı hemşehrisi
rahmetli Hamid gibi kültür ve sanat merkezi İstanbul’a yerleşebilseydi, oradaki
sanat çevresine girse, muhteşem eserlerden ilham alabilseydi sanatında daha da
ileriye gidecek, şüphesiz önemli bir yer işgal edebilecekti. Hamid'i Hamid
yapan İstanbul olmamış mıydı?
Acaba üstad İstanbul'a yerleşmeyip Diyarbakır'da kalsaydı
bu olgunluğa erişebilir miydi?
Yazmış olduğu nefis bir yazıyı sabahleyin eline alıp bazı
tanıdık kişilerin kapısını çalarak 5-10 liraya satan, çoğu kez satamadan eve
eli boş dönen Behçet Efendi bu durumdan yılmaz, yazar, yazar, tekrar yazardı.
Zamanında çini mürekkebi bulunmasına rağmen buna itibar
etmez, geleneği sürdürerek mürekkebini bizzat kendisi hazırlardı. Zeytinyağı
kandilini etrafı kapalı bir sacın altında yakar, bunun saca yapışan işlerini
kazıyarak toplar, sonra bu isleri, yakarak kararttığı pirinçle birlikte iyice
döver, sonra bunları kayısı ağacı sakızıyla [erik pisi) uzun müddet karıştırmak
suretiyle kaynatırdı. Mürekkebe parlaklık versin diye bazen bu karışıma kaynama
safhasında soğan kabuğu da ilave ederdi. Elde ettiği bu mürekkep gayet parlak
ve uzun ömürlü olur, su ile dahi çıkmazdı.
Behçet Efendi, kufi hariç, nesih, sülüs, divani ve rıkâ
gibi yazı çeşitlerini büyük bir başarıyla kullanmış, ancak en çok celi sülüs ve
celi ta'lik tarzında eserler vermiştir. Bilhassa celi sülüs tarzındaki
"Aman Ya Muhammed", "El İzzetü Lillah", yıldız ve tuğra
şeklindeki "Kelime-i Tevhid" ile "Ve Hüve Âla Külli Şey'in
Kadir" kompozisyonları kendisinin beğenerek ısrarla kullandığı
yazılarındandır.
Celi sülüs levhalarında celi divani, celi ta'lik
levhalarında celi ta'lik imza kullananan Behçet Efendi, her levhasının altına
rıkâ ve divani tarzlarda ay, gün ve tarih yazar, eserinin sol tarafına ta'lik
tarzda "Urfa" yazmayı da hiç ihmal etmezdi.
Ahmet Vefik Efendi'den icazet alan Behçet Efendi, sanat
hayatı boyunca kimseye icazet vermemiştir. Kendisinden Dr. Münib
Görgün (Arabizade) ve Mahmut Dörtbudak (öğretmen) meşk almışlar, ancak üstadın
vefatı neticesinde her iki öğrenci de çalışmalarını icazet seviyesine kadar
getirememişlerdir. Her iki hattat da icazetsiz olmalarına rağmen bugün hat
çalışmalarını sürdürmektedirler. Dr. Münib Görgün Urfa'da inşa edilen camilerin
duvar yazılarını yazmakta, Mahmut Dörtbudak ise kâğıt üzerine levhalar
yazmaktadır.
1965 yılında Urfa'da vefat eden Behçet Efendi Harran
Kapıdaki aile mezarlığına defnedilmiştir. Allah rahmet eylesin.
Kaynak: A. Cihat
Kürkçüoğlu, Urfalı Hattat Behçet Arabi, Şanlıurfa Belediyesi Kültür ve Eğitim
Müdürlüğü Yayınları, 1997.
Hattat Kemal Batanay

Hattatlığı kadar mûsikî yönüyle de bilinen Kemal Batanay
ilk mûsikî derslerini babasından ve onun çevresinden almıştır. Kasımpaşa Küçük
Piyale Paşa Camii imamı Cemal Efendi, Neyzen Emin Efendi, Hâfız Ahmet Irsoy,
Rauf Yektâ Bey gibi üstadlardan Mevlevî ayinleri ve dinî eserler meşketti.
Hüsnü Efendi’den meşk etti. Onun vefatından sonra Hattat Hulûsi Efendi’ye devam
etti ve 1918 yılında icâzetnâme aldı. Sülüs ve nesih yazıyı ise Sofu Mehmed
Efendi’den meşk etmiştir.
Çeşitli müze ve özel koleksiyonlarda eserleri
bulunmaktadır. Hamâmizâde İhsan Bey’in Ömer Hayyam Rubâileri ve Yahya Kemal’in
Hayyam Rubâileri isimli eserlerin farsça metinlerini ta’lik hat ile Kemal
Batanay yazmıştır. Hattat Hâfız Kemal Batanay 22 Haziran 1981 tarihinde vefat
etti. Kabri Feriköy Mezarlığı’nda bulunmaktadır.
Kaynak: İstanbul'un 100
Hattatı, Dr. Süleyman Berk, İBB Kültür A.Ş. Yayınları, 2010.
Hattat Mahmud Bedreddin Yazır
Yazırlı Hoca Numan Efendi'nin oğlu olarak 1895
yılında Elmalı da doğdu. Meşhur müfessir Hamdi Yazır'ın kardeşidir. Meşrutiyet
sıralarında Elmalı'dan İstanbul'a gelerek Rüşdiye tahsilinden sonra
Nuruosmaniye Medresesi'ne girdi, bu arada hüsnühat ile meşgul olmaya başladı.
Sülüs ve Nesihi Bakkal Arif Efendi’nin oğlu Rakım'dan;
Ömer Vasfi ve Aziz Efendi’den, Talik yazıyı da Hulusi Efendi’den ders alarak
öğrendi. Meşihat Mektubi Kalemi'ndeki resmi vazifesinin ağırlığı, bu sanat ile
gereğince uğraşıp eser vermesine ve kemale ermesine müsaade etmedi.
En büyük eseri "Medeniyet Aleminde Yazı ve İslam
Medeniyeti'nde Kalem Güzeli"dir. Bu kitap, hat sanatını en geniş biçimiyle
nesillerimize aktarmakta büyük bir vazifeyi yerine getirmiştir. Web sitemizin
ismi de bu eserden ilham alınarak konulmuştur.
13 Rebiulevvel 1372 / 1 Aralık 1952'de Hakk'ın rahmetine
kavuşmuştur. Kabri Sahrayıcedid Mezarlığı'nda ağabeyinin yanındadır. Ruhu şad
olsun.
Hattat Hamid Aytaç

İlk öğrenimini sibyan mektebinde Diyarbakır meb'usu Hoca
Mustafa Akif Efendi'den yapmıştır. Yazı aşkı da bu hocanın eğitiminden
doğmuştur. Rüşdiye mektebinde Hoca Vahid Efendi'den rik'a ve jandarma kolağalarından
(önyüzbaşı) Ahmed Hilmi Efendi'den sülüs yazıyı öğrenmiştir. Ayrıca Kavas-ı
Sağır imamı Said Efendi'den ve akrabasından hüsn-i hat hocası Abdüsselam
Efendilerden de öğrenimini sürdürmüştür. Resme yetenekli olduğundan askerî
rüşdiye resim ve Fransızca öğretmeni merhum ressam Ali Rıza Bey'in öğrencisi
ressam Hilmi Efendi'den resim öğrenmiştir.
Öğrenci iken Hasan Ferid Bey'in atlasından haritaları
aslı gibi çizdiğinden eser, okulun müzesine konulacak değerde görülmüştür. Harb
Okulu matbaası hattatlığına, sonra da Genel Kurmay serhattatı (hattatların
başı) hocası Mehmed Nazif Efendi'nin ölümü üzerine bu matbaaya geçmiştir. Bu
görevi yedi yıl sürmüştür. Bu görevi sırasında l. Dünya Savaşı'na rastlayan
yıllarda Yıldırım Orduları Grubu emrinde Almanya Berlin'de Harita Dairesi'nde
bir yıl çalışmış, sonra İstanbul'a dönmüştür. Mütarekeden sonra istifa etmiş ve
"Hattat Hamid Yazı" evi diye bir işyeri açarak o tarihten sonra hep
serbest çalışmıştır. Hattat Hamid Bey Türk matbaacılığına çinkografi, çelik
üzerine resim ve yazıhakketme yani gravür, kabartma ve lüks baskı tekniğini de
ilk getirenlerdendir.
İstanbul'da en yeni camilerden olan Şişli Camii'nin eşsiz
yazıları ile bir çok evlerde, salonlarda ve işyerlerinde Mısır ve Irak'ta,
hatta dünyanın her yerinde onun binlerce nefis yazısı vardır. Uzun ve verimli
bir ömür süren Hattat Hamit Bey bütün İslam aleminden, hatta Japonya'dan bile
bir çok öğrenci yetiştirmiştir. Son yazılarından biri, Kırk Hadistir.
Süleymaniye Kütüphanesi arşivinde yazılarından bir kısmının mikrofilmleri
alınarak saklanmıştır. İslam Festivali için 1976 yılında İngiliz televizyonu,
Süleymaniye Kütüphanesi'nde renkli bir filmi çekmiştir. Ölümünden birkaç ay
önce de İslam Kültür ve Tarih Merkezi tarafından böyle bir film
hazırlatılmıştır. Ayrıca Süleymaniye Kütüphanesi arşivinde kasetlerde kendi
sesinden hayat hikayesi vardır. Mekke-i Mükerreme'de yapılmış olan son İslam
Konferansında Hattat Hamit Bey'in yazdığı bir Kur'an-ı Kerim'in Almanya'da
yapılmış nefis yaldızlı ve renkli bir baskısı Suudî Arabistan Kralı Halid
tarafından bütün Müslüman ülkelerin devlet başkanlarına armağan edilmiştir.
18 Mayıs 1982'de vefat etmiş, vasiyeti üzerine
Karacaahmet mezarlığında Şeyh Hamdullah'ın yakınındaki kabrine, bir mi'rac
kandili günü toprağa verilmiştir.
Hattat Mustafa Halim Özyazıcı

Hattat Mustafa Bekir Pekten

1934 yılından itibaren içinde hat sanatına karşı büyük
bir istek olduğunu sezmiş, Reşid Paşa'da öğrenci iken dördüncü sınıfa kadar da
rik'a dersleri aldığı, sahaflarda, çeşitli cami ve evlerde gördüğü yazıları
aynen yazmaya özendiği için hat sanatında ilerlemeye karar vermiştir. 1945
yılında Hattat Bahir Yesarî'den ta’lik meşk etmiştir. Devlet Güzel Sanatlar
Akademisine konuk öğrenci olarak devam etmiş, hattat Halim Efendi'den 1964'den
itibaren o zatın vefatına kadar sülüs, nesih, muhakkak, tevkii reyhanî, rik'a
yani icazet yazısı da olmak üzere şeş kalem denilen altı çeşit yazıyı öğrenmek
için 17 yıl ders almıştır. Bir taraftan yazıya çalışırken bir ara nakliyecilik,
bir zaman da kereste ihracatı işinde çalışmış, sonra Bağ-Kur'dan emekli
olmuştur.
Yazı yanında kağıt aharlamayı, mürekkep yapmayı, altın
ezmeyi, yapıştırmayı, cetvel çekmeyi de öğrenmiştir. Barbaros türbesi
kubbesinde, Irak'ta ve birçok ellerde yazıları vardır. Hattat Necmeddin
Okyay Efendi'den de ta’lîk ve sülüs celîsi öğrenmiştir.
1994 yılında vefat etmiştir.
Kaynak: Başlangıçtan
Günümüze Türk Hat Sanatı, Muammer Ülker, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları,
Ankara, 1987.
Hattat Sadi Belger (Op. Dr.)

Dr. Sadi Belger’in sanata büyük bir ilgisi ve kabiliyeti
vardı. Hat sanatına gönül bağladı. Tedavi için kendisine gelen devrin ünlü
hattatı Halim Özyazıcı ile dost oldu ve kendisinden talik dersi aldı. Halim Bey’in
vefatından sonra yine ünlü hattat Necmeddin Okyay’dan ders almaya devam etti ve
1963’de icazet aldı. Dr. Sadi Belger birçok kıt’a ve celî talik levha ve
albümler yazdı. 1976 yılında vefat etti.
Kaynak: rportakal.com
Hattat Hafız Mahmud Öncü
1913 yılında İstanbul Şehzadebaşı’nda dünyaya
gelmiş, Balıkesir Ziraat Okulu'ndan mezun olmuştur. İlkokul Müdürü merhum
Süleyman Bey'den yazı çalışmalarına başlamıştır. Sonra Güzel Sanatlar
Akademisi'nde Hacı Kâmil Efendi, Hacı Nuri Bey ve Hacı Halim Beylerden meşk alarak
sanatını geliştirmiştir.
Ankara'da Kocatepe Camiinin elli metre kuşak yazısı ile
dört büyük, oniki küçük kubbesinin, büyük kapı ile diğer dört kapısının
üstlerindeki yazılarla, mahfil yazılarını yazmıştır.
Edirne Selimiye camiinin restorasyonunda bozuk ve silik
yazılarını restore etmiştir. Beşiktaş'ta Kaptan İbrahim Ağa Camii'nin yazıları
ile İstanbul Ataköy’de bir camiin yazılarını o yazmıştır.
Dış ülkelerden Birleşik Arap Emirlikleri’nde, Abu Dabi'de
üç camiin kuşak ve kubbe yazıları, Libya'da bir camiin yazısı ile ABD'de
Newyork'ta üç camiin yazılarını yazmıştır. Libya Başkanı Kaddafi ile on beş
bakanının isimlerine tuğralar yapmıştır. Ayrıca pek çok yazı meraklısına
tuğralar ve çeşitli yazılar yazmıştır.
Hafızlığı babası Teşvikiye İmamı merhum İlyas Hocadan
tamamlamış, Sadeddin Kaynak ve İzmirli merhum Rakım Elkutlu'dan musiki de
öğrenmiştir.
Radyolarda Beşiktaşlı Hafız Mahmud Efendi olarak güzel
bir üslup ile mevlid ve Kur'an okumasıyla da tanınan ve sevilen ünlü bir
sanatkârımızdır.
Kendisini rahmetle anıyoruz.
Kaynak: Başlangıçtan
Günümüze Türk Hat Sanatı, Muammer Ülker, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları,
Ankara, 1987.
Hattat Emin Barın
Hattat ve cilt sanatçısı Hafız Mehmed Tevfik
Efendinin oğlu Emin Barın, 2 Haziran 1913'te Bolu'da doğdu. Yedi yaşındayken
babasından hat dersleri almaya başladı. 1932'de İstanbul Muallim Mektebini,
1936'da Ankara Gazi Terbiye Enstitüsü'nün Resim-İş Bölümü'nü bitirdi.
Zamanın üstadları Reisülhattatin Kamil Akdik'ten yazı,
NecmettinOkyay'dan ise klasik Türk cilt yapım sanatını öğrendi. Çalışmalarını
genelde klasik celî dîvanî ve kûfi ile bunların çağdaş yorumları veserbest
kreasyonları üzerine yoğunlaştırdı. Hat icazetini de İsmail Hakkı
Altunbezer'den aldı. Milli Eğitim Bakanlığı tarafından açılan burslu eğitim sınavını
kazanarak hat ve cilt sahasında ihtisas yapmak için Almanya'ya gönderildi.
Almanya'da iken hazırladığı Olimpiyat Kitabı ile Hamburg Kitap Sergisi'nde
birincilik ödülü kazandı. 1939'da Leipzig'deki Kitapçılık ve Sanat Akademisi'ne
girerek kitap ciltçiliği dersleri aldı. Alman Tayyarecileri Birliği'nin
Göring'e verdiği beratın yazı ve cilt işlerini Emin Barın yaptı.
1943'ta Türkiye'ye dönerek İstanbul Devlet Güzel Sanatlar
Akademisinde hat ve cilt sergisi açtı. Dekoratif Sanatlar Bölümü'nde öğretim üyesi
olarak vazife alan Emin Barın,1958'de Fatih Divanı kitap cildiyle
milletlerarası Brüksel sergisinde birincilik ödülü kazandı. 1969'da gittiği
Lizbon'da su baskınında zarar gören bazı Türk-İslam eserlerinin restorasyonunda
çalıştı. 1977'de Dublin sanat akademisinde, 1983'te Paris'te UNESCO genel
merkezinde, 1985'te Münster'de hat sergisi, 1986'da İslam Kültür Merkezi'nde
ikinci defa cilt sergisi açtı. 1983'te emekliye ayrılan Emin Barın 1984'te Ya
Rahim adlı eseriyle Türkiye İş Bankası Süsleme Büyük Ödülü'nü kazandı.
Özellikle kufi ve celi divani yazılarında yeni yorumlarla güzel eserler verdi.
Serbest anlayışa dayanarak yaptığı çalışmalarla da
dikkati çekti. İslamabad Kültür Merkezi'nin yazıları, Anıtkabir'deki yazıları,
Yunus Emre'nin mezar yazıları ve Ankara'daki KocatepeCamii'nin konferans
salonundaki yazılar onun önemli eserlerindendir.
1987 yılında vefat eden Emin Barın'ın 200'ü aşkın eseri
vardır. Birçok devlet başkanına, üniversitelere, çeşitli kuruluşlara
takdirnameler, beratlar ve diplomalar yazdı. Yapı Kredi Kültür Sanat Yayınları
arasında Prof. Önder Küçükerman tarafından kaleme alınan, "Bir Yazı
Sevdalısı: EMİN BARIN" isimli kitap 2002 yılında yayımlanmıştır.
Hattat Saim Özel

1 Temmuz 1928 tarihinde Adapazarı Taraklı İlkokulu'nu
pekiyi derece ile bitirdi. 2 Mart 1941 tarihinde Nuruosmaniye Kur'an Kursu'ndan
Ömer Nasuhi Bilmen ve Hasan Akkuş imzalı Hafızlık Belgesi'ni aldı. 1 Temmuz
1963 tarihinde (1962-1963 yaz döneminde) Gedikpaşa Ortaokulu'ndan orta derece
ile mezun oldu. Kendisi de babasının mesleği doğrultusunda imamet mesleğini
seçerek 27 Nisan 1938 tarihinde Cedit Valide Camii müezzin vekili olarak göreve
başladı. Sırasıyla; Kocamustafa Paşa Camii müezzin-kayyımlığı, Nuruosmaniye
Camii müezzin-kayyımlığı ve imam-hatipliği, Gedikpaşa (Divân-ı Âli) Camii
imam-hatipliği, son olarak da Süleymaniye Camii imam-hatipliği görevlerinde
bulunarak 5 Ekim 1981 tarihinde emekliye ayrıldı.
1952 yılında açılan iki aylık tekâmül kursuna devam
ederek; fıkıh, akaid, siyer, talim ve kıraat, yurt ve sağlık bilgilerinden
yapılan imtihan sonunda pekiyi derece ile diploma aldı. Diplomada; Selahattin
Uslu, Nuri Yeprem, H. Sadık Erzi ve Ömer Nasuhi Bilmen'in imzaları
bulunmaktadır.
Saim Özel 1950'li yıllarda tasavvuf müziğine ve hat
sanatına ilgi duyar. Hafızların yanında ilâhiler ve usul öğrenir. 1969 yılında
yayınladığı Hat Örnekleri kitabında Hattat Hacı Halim Özyazıcı'dan 15-20 sene
hat dersi aldığını anlıyoruz. Onunla birlikte Kamil Akdik, Beşiktaşlı Hacı Nuri
(Korman) Beylerden de istifade ettiğini vurgulamaktadır.
29 Ekim 2005 günü Taraklı'da doğduğu evde vefat eden
hafız hattat Saim Özel, aynı gün Taraklı Kurşunlu (Yunuspaşa) Camii'nde öğle
namazının ardından kılınan cenaze namazının sonra Taraklı Mezarlığına
defnedilmiştir.
Kaynak: Mustafa Bektaşoğlu,
Irmak Dergisi, Sayı: 60 (Hattat Saim Özel Anısına), Aralık 2005.
Hattat Ali Alparslan

1923 yılında dünyaya gelen hattın son büyük üstatlarından Prof. Dr. Ali Alparslan 1948 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nden mezun oldu. Yüksek lisansını Tahran Üniversitesi Fars Filolojisi Bölümü’nde, doktorasını İstanbul Üniversitesi’nde tamamladı (1962). Bir yıl Başbakanlık Arşiv Genel Müdürlüğü’nde; iki yıl da Dışişleri Bakanlığı’nda memurluk yaptı. Ankara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi’nde asistan olarak çalıştı. 1963 – 1966 yılları arasında Londra Üniversitesi, 1967’de Chicago Üniversitesi’nde dersler verdi. 1968’de doçentliğe, 1980’de de profesörlüğe yükseltildi.
Kültür Bakanlığı
tarafından basılmış kitapları yanında ilmî dergilerde Türk edebiyatı ile ilgili
birçok makalesi bulanan Prof. Dr. Ali Alparslan, Hattat Necmeddin Okyay’dan
nesta’lîk ve rik’a derslerine devam ederek icazetname almaya hak kazandı;
Hattat Halim Özyazıcı’dan divanî ve celî divanî öğrendi. Emekli olduktan sonra
çağrıldığı Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’ne bağlı Geleneksel
Türk El Sanatları Bölümü’nde hat dersleri veren Ali Alparslan
özellikle ta'lik hattının son büyük üstatlarından biri olarak kabul
edilmektedir. 24 Ocak 2006'da hayata gözlerini yumdu.
Hattat Şevket Özdem (Erzurumî)

Görev yaptığı caminin içinde bir köşeye yazdığı besmele
onun hat sanatına başlamasına vesile oldu. O yıllarda Maârif matbaasında
hattatlık yapan Muhammed Şevket Pektaş Efendi (1880-1969) bu besmele sayesinde
genç Ömer Şevket Efendiyi fark etti. İlk olarak sülüs ve nesihden hüsn-i hatta
başladı. Daha sonra ta’lik meşk etti. Muhammmed Şevket Efendi, Ömer
Şevket’i hocası Re’fet Efendi, arkadaşları Halim Özyazıcı, Hamid Aytaç ve
Süheyl Ünver ile tanıştırdı. Süheyl Bey’den iki ay kadar şükûfe çalıştı. Şevket
Özdem uzun zaman Halim ve Hamid hocadan da meşk aldı. 1954 yılında Sultanahmet
Camii’nde yapılan bir merasimle Şevket Pektaş ve Hamid Aytaç imzasıyla Halim
Efendinin elinden icazetnamesini aldı. İcazet duasını Gönenli Mehmed Efendi
okudu.
Ailevi nedenlerden dolayı 1965’de memleketi Erzurum’a
döndü. Erzurum ve Aşkale’deki camilerde görev yaptı. 1978’de imamlıktan emekli
oldu müteakiben hac vazifesini ifa etti. Şevket Özdem İstanbul’dan döndükten
sonra hattı bırakmadı. Aşkale’deki evinde bütün zamanını hatla meşgul olarak
geçirdi. Yüzlerce hilye, dua, ayet ve hadislerden oluşan levhalar, ayrıca 17
cüzü tamamlanmış bir Mushaf-ı Şerif yazdı. Erzurum ve çevre illerde 25 kadar
caminin yazılarını yazdı. “Bu sanatın tadına varan kişi bir daha bırakamaz, her
zaman iyiye ve güzele ulaşmak için kendini zorlar ve neticede kıymetli eserler
doğar. Hattatlık fedakârlık isteyen bir sanattır” diyen Şevket Özdem bu sanatı
taşrada ihya ve icra eden vefakâr bir sanatkârımızdı. Birçok hafızlar yetiştirdi.
Torunu Nurullah Özdem de hat sanatına dedesi Şevket Efendiden başlayıp 2007
yılında Davut Bektaş’tan Sülüs ve Nesih icazetini aldı.
Şevket Özdem 7 Ocak 2003'de Erzurum’da Hakkın rahmetine
vasıl oldu.
Nurullah Özdem
Hattat Muhammed Fahrettin Bilgiç

Fahreddin Bey, kendisinin ifadesine göre daha ilkokul
çağlarında resim sanatına oldukça fazla bir ilgi duymaktaymış. Zira gördüğü her
şeyi resmini yapabilen Fahreddin Bey, daha ilkokul birinci sınıftayken beşinci
sınıf öğrencilerinden çok daha güzel resimler çizebilmekteymiş. Yazı yazmaya
ise dört, beş yaşlarında, okumasını bilmediği halde gördüğü yazıları taklit
ederek başlamış.
Onun resme ve güzel yazıya kabiliyetinin olduğunu dedesi
anlamış ve torununu yönlendirmeye başlamıştır. Mehmet Sâdi Bey, diğer
torunlarıyla birlikte başka çocuklara da “Yâ Fettâh, Yâ Allâh” gibi ifadeleri
söyleyerek kurşun kalemle bunları yazmalarını istermiş, tabii olarak Fahreddin
Bey diğerlerinden çok daha güzel yazılar yazarmış. Dedesi gençliğinde torununa
yazısının güzelliğini devamlı vurgulayarak bir Kur’ân-ı Kerîm yazmasını
tenbihlemiş ise de ne var ki Fahreddin Bey, dedesinin sağlığındayken onun
istemiş olduğu gibi bir Kur’ân-ı Kerîm yazamamıştır.
İlginçtir ki Fahreddin Bey’in hiç hocası olmamıştır. O,
tamamen etrafında gördüğü ve bulabildiği yazıları taklitle kendi yazısını
geliştirmiştir. Eskilerin tabiriyle tamamen hüdâ-yı nâbit bir halde hat
sanatını geliştirmiş ender kimselerden birisidir. O, Hâfız Osman Kur’ân’ına,
Mevlitlere ve Niyâzî-i Mısrî’nin Dîvânı’na bakarak kendi yazısını
ilerletmiştir.
1948 yılında askerlik vazifesi için İstanbul’a giden
Fahreddin Bey, burada iki buçuk yıl askerlik vazifesi yapmıştır. Necip Fazıl
Kısakürek’le ahbaplığı olan bir asker arkadaşı vasıtasıyla, o vakitler
karalamış olduğu bir şiiri, büyük şaire göstermiştir. Necip Fâzıl, Fahreddin
Bey’in bu şiirini çok beğenmiş ve sadece bir yerini düzeltme ihtiyacı
hissetmiştir. Ayrıca Anadolu’nun bağrından çıkan bu gencin yazmış olduğu bu
şiirine de hayret etmiştir.
Fahreddin Bey, askerlik sonrasında da hat çalışmalarına
devam etmiştir. Fakat bu çalışmalar daha çok kendisini geliştirmeye yönelik
olup, özellikle piyasaya yönelik bir gayreti olmamıştır.
İlk memuriyet hayatına henüz yirmi üç yaşındayken imam-hatiplikle
başlayan Fahreddin Bey, Adıyaman Merkez’de Çarşı Camii olarak bilinen ve
Abdülğanî Nablusî Efendi’nin gayretleriyle yaptırılan caminin içerisine cam
üzerine Aşere-i Mübeşşere, Peygamber Efendimizin İsm-i Şerifleri ve Besmele
gibi muhtelif yazılar yazmıştır.
Askerliği bitirip memuriyete atandıktan sonra Sabiha
Hanım’la evlenmiş olan Fahreddin Bey’in bu evliliğinden beş kız ve dört erkek
evladı olmuştur. Oğullarından Veysel Bey de babasının yolundan gitmekte ve hat
sanatıyla uğraşmaktadır.
Fahreddin Bey, imamlıktan sonra Mâliye’ye geçmiş ve 1978
yılı Nisan ayında emekli oluncaya kadar bu işte çalışmıştır. Memuriyet hayatı
boyunca, işten geldikten sonra evindeki masasına geçip, hat meşk etmiştir. Bu
arada onun piyasaya yönelik ilk yazıları Diyarbakır’a olmuştur. Bunun da
oldukça ilginç bir hikâyesi vardır. Fahreddin Bey, 1974 yılında oğlunu
Diyarbakır’da bir liseye kayıt için götürdüğünde, saati bozulmuş ve tamir
ettirmek için bir saatçiye uğraması gerekmiştir. Saatini tamir ettirirken
dükkândaki hat levhalarını ilgiyle inceleyen Fahreddin Bey’in bu durumu, saatçi
tarafından fark edilmiştir. Saatçi Fahreddin Bey’e hat sanatıyla ilgilenip
ilgilenmediğini sormuş ve ondan olumlu cevap alınca, onu bir kitapçı komşusunun
yanına götürmüştür. Bu şahıs Kısmet Kitabevi sahibi Mehmet Acet’tir. Mehmet
Bey, Fahreddin Bey’den bir iki numune yazmasını istemiş, müteakiben de o gün
orada Fahreddin Bey’e dört ya da beş kitap yazımı siparişi verilmiştir.
Fahreddin Bey, daha sonra da İstanbul’dan bir başka kitabevine yazılar
yazacaktır.
Fahreddin Bey, meşhur Hattat Hâmid’le 1977 yılında
İstanbul’da Cağaloğlu’ndaki Reşid Efendi Hanı’nın ikinci katındaki izbe bir
hücrede karşılaşmıştır. Hocamızın anlattıklarına göre Hattât Hâmid, orada
yatıyor, oturuyor ve çalışıyormuş. Fahreddin Bey, yanında götürdüğü bazı
çalışmalarını Hattat Hâmid’e göstermiştir. Hattat Hâmid, Fahreddin Bey’in
yazılarını incelemiştir. Bu arada Hattat Hâmid, Fahreddin Bey’e “Pekâlâ, bir
yazı yazın da göreyim” demiş ve bunun üzerine de hemen bir yazı yazmıştır.
Fahreddin Bey’in anlattıklarına göre o esnada Hattat Hâmid’in yanında -hocamız
onun kızı olduğunu söylediği- bir hanım bulunmaktadır. Bu hanım, Hattat Hâmid’e
Fahreddin Bey’in icâzeti hak edip etmediğini sormuş? Hattat Hâmid de onun hak
ettiğini söylemiştir. Böylece Fahreddin Bey, Hâttat Hâmid’den icâzetini
almıştır. Müteakiben Fahreddin Bey, Hattat Hâmid Bey’in öğrencisi olduğunu,
yazmış olduğu birçok yazısında belirtecektir.
Bir hattat için en büyük bahtiyarlık, herhalde baştan
sona kadar bir Kur’ân-ı Kerîm yazabilmektir. Dedesinin tavsiyeleri yerini
bulacak ve Fahreddin Bey, tevâfuklu Kur’ân-ı Kerîm’in yazımını, 1980 yılında
Adıyaman’da tam bir yıl içerisinde bitirecektir. Bu Kur’ân-ı Kerîm, Sıddık
Dursun isimli bir şahıs için yazılmış olup, müteakiben de 1403/1983 yılında
İstanbul’da basımı gerçekleştirilecektir.
Fahreddin Bey, müteakiben 1983 yılında Ankara’ya
taşınmıştır. Aslında daha öncesinde hemen emekli olduktan sonra Kültür
Bakanlığı tarafından Ankara’da sözleşmeli personel olarak istihdam edilmesi
planlanmış, fakat ne var ki bu mümkün olmamıştır.
İlk Kur’ân’ını yazdıktan sonra Diyanet İşleri Başkanlığı
tarafından kendisinden Resm-i Osmânî tarzında bir Kur’an-ı Kerîm daha yazması
istenmiş, bunun üzerine Fahreddin Bey, bu Kur’ân-ı da tam yedi ayda yazıp
bitirmiştir. Kurum tarafından 1405/1985 yılında bastırılmış olan bu Kur’ân-ı
Kerim, halen Diyânet İşleri Başkanlığı’nda mahfuzdur.
İyi derecede Arapça ve Farsça bilen Hattat Muhammed
Fahreddin Bilgiç öğrencilerinin isteği üzerine Farsça, Feridüddîn Attâr’ın
Pendnâme’sini de okutuyordu
Yazılarında Fahrî imzasını kullanan Fahreddin Bey, rik’a,
nesih, sülüs, ta’lik gibi muhtelif yazı çeşitlerinde pek çok yazı kaleme almış
olup, yukarıda zikrettiğimiz gibi biri tevâfuklu olmak üzere iki Kur’ân-ı Kerîm’inin
dışında, Evrâd-ı Fethiyye, (Ankara 2006 ve 2008) gibi dua mecmuaları, Elif Be
Cüzü, ilmihal kitapları, hilyeler, muhtelif sülüs levhalar, kitap kapakları ile
Özelif Sitesi Camii ve bazı camilerin hatlarını ve de muhtelif mezar taşlarının
yazılarını yazmıştır. Ayrıca tespit edebildiğimiz kadarıyla Fahreddin Bey’in
bir yazısı, I. Devlet Türk Süsleme Sanatları Sergisi’nde sergilenmiş ve bu
sergiye katılan eserler Kültür Bakanlığı’nca müteakiben
bastırılmıştır.
Yıllarca öğrencilerine örnek bir ahlâk, gayret ve
muhabbetle ders veren Hattat Muhammed Fahreddin Bilgiç, çok sevdiği hüsn-i hat
dalında yetiştirip icâzet verdiği talebelerini bırakarak, 12 Aralık 2013
tarihinde Hakk’a yürümüş ve naaşı memleketi olan Adıyaman’da toprağa
verilmiştir.
Dr. Necmi Atik
Hattat Yusuf Ergün (Erzincani)

Kaynak: Rıfkı Kaymaz
Hattat Doğan Çilingir

Çalışmalarını daha çok Ankara'da gerçekleştiren Çilingir,
Alanya'da 1, Ankara'da 3 kişisel sergi açtı. 7, 10. ve 12. Devlet Türk Süsleme
Sanatları sergi ve kataloglarında eserleri yayınlanan, ayrıca IRCICA'nın
düzenlediği 5. Uluslararası Hüsn-ü Hat Yarışması'nda Türkiye'yi temsil eden tek
Türk olarak dereceye giren ve ödül kazanan Çilingir, 27 Hilye-i Şerif, çok
sayıda sülüs-celi istif, sülüs, nesih ve talik eserlerinin yanında kolaylıkla
cesaret edilemeyen bir kulvar olan ilk İslam yazısı; hakiki-yazma kûfî
deryasına dalarak bu dalda da özgün eserler verdi. Bunlar arasında yer alan ve
akademik bir çalışma mahiyetinde kabul edilen "Hakiki-Yazma Kufi
Meşkleri"nin, sahasında ilk olması hasebiyle dünyada bir eşinin daha
bulunmadığı ifade edilmektedir. Hocası Fuat Başar'ın, hattatlar arasındaki bir
sohbette, Doğan Çilingir'e işaretle "Zamanımızda sahabeler devrindeki
yazıyı bile yazan var" diyerek sanatçının yeteneğini anlattığı
belirtilmektedir.
Tuğrakeş de olan GESAM üyesi hattat Doğan Çilingir,
Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın 16.02.2005 gün vs 17961 sayılı onayıyla illerde
açılan Hüsn-i Hat kurslarında görevlendirilecek eğiticilerin yeterliliklerinin
belirlenmesiyle yurt içi ve dışında sergilenecek eserlerin seçimi amacıyla
oluşturulan Değerlendirme Komisyonu üyeliğine seçildi. Ankara Büyükşehir
Belediyesi'nin ve Kültür Bakanlığı Eğitim Dairesi Başkanlığı ve Milli Eğitim
Bakanlığı Hizmet İçi Eğitim Dairesi'nin açtıkları hat kurslarında 300'den fazla
öğrenciye Hüsn-ü Hat hocalığı yapan Çilingir'in öğrencilerinden 6'sı icazet
aldı.
30 Temmuz 2006’da, 57 yaşında hayata veda eden Doğan
Çilingir, Türkiye'nin son dönemde yetiştirdiği en önemli hat sanatçılarından
biriydi.
Kaynak: turkhattat.com
Hattat Fevzi Günüç

1982 yılında Hüseyin Kutlu ile başladığı sülüs-nesih yazı
çeşitlerinden 1993 yılında icazet aldı. 1993 yılında Türk İslam sanatları
Anabilim Dalında yardımcı doçent, 2002 yılında Geleneksel Türk El Sanatları
Eski Yazı Anasanat Dalında doçent ve 2007 yılında ise aynı ana sanat dalında
profesör oldu.
2003-2005 yılları arasında Selçuk Üniversitesi Güzel
Sanatlar Fakültesi dekanlık vekilliği görevini; 2005 yılından vefatına kadar
Güzel Sanatlar Fakültesi GTES bölüm başkanlığı ve 2007 yılından itibaren de
Güzel Sanatlar Fakültesi Dekanlığı görevini yürüttü.
Konya'da kuruculuğunu yaptığı Destegül Güzel Sanatlar
Mektebi çatısı altında Gelenekli Türk Sanatlar faaliyetlerinin yürütülmesine
katkı sağladı.
Yurt içi ve dışında karma ve kişisel sergilerinin yanı
sıra alanında yayımlanmış kitap ve makaleleri bulunmaktadır.
22 Nisan 2013 günü vefat etmiştir.